26 Mart 2015 Perşembe

ÜLKÜCÜ KİMDİR?

ÜLKÜCÜ KİMDİR?
                                                ÜLKÜCÜ KİMDİR?
Islamı hayat nizamı olarak seçen, bu nizamı tavizsiz bir şekilde
yasamaya çalısandır.
Türk olmanın gururunu faziletiyle bütünleştiren, Türk-İslam Ülküsü’nü
yaşayandir.
Günü birlik siyasi menfaatleri aşarak, asırlar sonrasını
görebilen
ve asırlar sonrasi için hazırlık yapan insandir.
Allah için seven, Allah için savaşan, Allah’ın rızasına koşan,
Allah nızamı için yanan, Allah için bugzeden kahramandır.
Semalarda dalga dalga yayılan ezan susmasın diyerek toprağın kara bağrına
düşen candır.
Kimi zaman Derviş Yunus, kimi zaman Yavuz, kimi zaman surlarda
üçhilalli sancak elinde Ulubatlı Hasan’dır… “Ben” i aşarak, “biz” diyerek
nefsini kör kuyulara, çikarmamak üzere atandır.
Dağlarıyla, taşlarıyla,ırmaklarıyla, ovalariyla ve yollarıyla
bir kara parçasını vatan yapandır.
Türklük deyince 300 milyonluk Türk Dünyasını kucaklayan, anne şevkatiyle
evlatlarını bagrına basan;kimi yerde Kıbrıs, Kırım,
Kırıiz; kimi yerde Bişkek, Bakü,Kerkük, Dogu Türkistan… velhaıl
kocaman bir vatandir.
En zor şartlarda, en buhranlı zamanlarda, en müşkül alanlarda, Türk’e yol
gösteren,akıl veren, umut olan Dede Korkut Han’dır.
Haksızlık karşısında susmaya,davasinda taviz vermeye, korkaklığı,
pişirikliği, nemelazımcılığı,lügatınden çıkarıp atandır.
Yiğidin başında KÜRŞAD, il derleyip vatan tutan ILTERIS, bilgelikte
TONYUKUK, AKSEMSEDDIN, Malazgirt Ovasinda ak kefen içerisinde
ALPARSLAN’ dır.
Türk’ün töresini, Türk’ün ilini islamla yoguran,Islamla kaynaştıran,
Ahmed Yesevi Ocağında kaynayan, pişen, kavrulandır.
Bir bozkurt esaret zincirlerini kırandır.
Liderine, ocağına, fikir sistemine bağlı, tefrikaya çanak tutmayandır.
Rehberi iki cihan serveri (sav),kaynagı, ilhami, düsturu Kur’andan alandır..
Ülkücü budur.. Ülkücü budur…Ülkücü budur..
Bunun diışındakiler küllü yalandır…


Devamını Oku

2 Ocak 2015 Cuma

Faaliyetlerimiz ve Amacımız


Faaliyetlerimiz ve Amacımız

Teşkilat olarak okulda ki faaliyetlerimiz ;
Okul 3.katında ki pano çalışması,
Okul kütüphanesini düzenleme ve faaliyete geçirme(Büyük ölçüde tamamlandı.)
----------------------
Ocak okumaya önem veren bir yerdir.
Derslerinize çalışın, kavgadan beladan uzak durun.
Gerekmedikçe tartışmadan kaçının.
Ama hakkınızı da her zaman savunun.
Ülküdaşlar olarak her zaman okulda birlik içinde, umut olacak ve önce yakınlarımızı sonra da okulda ki herkesi kavgadan beladan uzak tutacağız.
Devamını Oku

31 Aralık 2014 Çarşamba

HEMLÜ

HEMLÜ
Ocak'ta çay içen genç, sokakta uyuşturucu içmez...
Devamını Oku

23 Aralık 2014 Salı

Pano Çalışmamız

Pano Çalışmamız

Pano Çalışmamız
Okulumuzda ki ilk faaliyetimizi gerçekleştirdik.
Emeği geçen ülküdaşlarıma teşekkür ederim.
Sağ olun var olun...
Devamını Oku

17 Aralık 2014 Çarşamba

Türkçülüğün Esasları

Türkçülüğün Esasları
Türkçülüğün Esasları

Türk Milliyetçiliği'ni "Türkçülüğün Esasları" başlığı altında sistem haline getiren Ziya Gökalp, Türkçülüğün babalan olarak Ahmed Vefik Paşa ve Süleyman Paşa'yı gösterir.

Rusya'da ise iki büyük Türkçü vardı. Birisi Mirza Fethali Ahundof, diğeri Gaspıralı İsmail.

Gökalp'in Atatürk hakkındaki fikri ise şöyledir:

"Evvelce, Türkiye'de Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk Halkı hakimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkilabı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür."

Gökalp, "Millet ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümredir. Millet, lisanca, ahlakça, edebiyatça, müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir "der.

Irk Meselesi

Gökalp'in, "Atlarda şecere aramak lazımdır. Ancak, insanlarda ırkın sosyal hasletlere tesiri olmadığı gibi, şecere aramak doğru değildir. Bunun aksi bir yol tutarsak, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahitlerin birçoğunu feda etmek gerekir. Bu mümkün olmadığına göre, Türk'üm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur" görüşü, Atatürk tarafından, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklinde ifade edilmiştir.

İşte Gökalp'in kurduğu sisteme göre Türçülüğün esasları:

* Türk'ün yalnız bir lisanı, bir tek kültürü vardır.
Kültürde birleşmeleri kolay olan Türkler: Oğuz Türkleri, yani Türkiye, Azerbaycan, İran, Harezm Türkmenleri'dir. Türkçülükteki yakın ülkümüz Oğuz Birliği, yahut Türkmen Birliği olmaldır. (1924 için)

* Türkçülüğün sonraki ülküsü ise Turan'dır. Turan kelimesini Türkler'den başka Moğollar'ı, Tengizler'i, Finler'i , Macarlar'ı da kapsayan bir kelime olarak almamak gerekir.

* Turan, Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kazak, Kıpçak (Tatar), Oğuz gibi Türk şubelerini kapsayan Büyük Türkistan'dır. Bütün Oğuzlar "Türk" adı ile birleşebilir. Yalnız, Kazaklar aynı kültürler vücuda getirirlerse, o zaman müşterek unvan ihtiyacı olacak, işte bu müşterek unvan Turan kelimesidir.

* Türkçülerin ülküsü Turan adı altında Oğuzlar'ı, Tatarlar'ı, Kırgızlar'ı, Özbekler'i, Yakutlar'ı, Kazaklar'ı lisanda, edebiyatta, kültürde birleştirmektir.

* Dün Türkler için bir milli devlet hayaldi, gerçek oldu. Turan da bir ülküdür. Gerçekleşecektir. Ancak, şimdilik yürürlük sahasında sadece Türkiyecilik vardır. (Cumhuriyet'in ilk yılları için) Kızıl Elma, yani Turan mazide gerçekleşmiştir. Hunlar, Gök Türkler, Oğuzlar, Kırgızlar, Kazaklar, Kor Han, Cengiz Han, Timurlenk, Turan ülküsünü gerçekleştirmedi mi? Turan, bütün Türk ilkelerinin toplamı olan bir Türk camiasından ibarettir. Osmanlı'da ise son dönemlerde idare edenler kozmopolit Osmanlı sınıfını, idare edilenler ise Türk sınıfını oluşturdu. Türk'e "Eşek Türk" denilirdi. Türkler arasında mezhep ayrılığının ortaya çıkması bile bu yüzdendir. Çünkü, Türklerin uğradığı eziyet, halk şeyhleri tarafından Ehl-i Beyt'in uğradığı eziyete benzetiliyordu.

* Sünni kalan Türkler de Osmanlı Kültürüne lakayıt kaldılar. Halk şairleri, halkın hediyeleri ile saray şairleri, sarayın "caize"si ile geçinirdi.

* Eski Türklerde "İl" demek "barış" demekti. "İlhan" ise "barış hakanı" demekti. Türk ilhanları kendilerini beynelmilel barışı sağlayan kimseler olarak görürlerdi Atilla'nın unvanı da Tanrı kut idi. Ancak Avrupalılar bu unvanı "Tanrı'nın Belası" diye tercüme ederek günah işlemişlerdir. Attila, mağlup milletler ne zaman barış istese kabul eden bir ilhan idi.

www.ulkuocaklari.org.tr' dan alıntıdır...
Devamını Oku

İslam'da Milliyetçiliğin Yeri



Gerçekten çok önemli olan bu konuyu İslami kaynakları baştan sona tarayarak ciddi araştırmalar neticesinde hazırladık. Kulaktan dolma, şifaî bilgilerle kesin hüküm vermenin zararlarını ve bu zararların doğurduğu sonuçları çok iyi bildiğimizden bu konuyu derinlemesine araştırma lüzumu hissettik. Yanlış bilinen veyahut kasten çarpıtılan meselelerin hakikatini gün ışığına çıkarmaya çalıştık.
Kimileri milliyetçilik derinlemesine bir araştırma yapmadan, ya kulaktan dolma bilgilerle ya öğrendikleri birkaç ayet-i kerime ile ya da benimsedikleri ideolojinin çıkarlarına göre değerlendirmektedir. Biz burada yorumlarımızdan ve şahsi kanaatlerimizden ziyade Kur’an-ı Kerim’in bu konuya bakışını, hadislerde bu meselenin nasıl geçtiğini ve İslam âlimlerini bu konuda ne düşündüklerini ortaya koyarak ciddi ve güvenilir bir çalışma hazırlamaya çalıştık.

Çoğu kez milliyetçilik; ırkçılıkla, faşistlikle, ulusalcılıkla karıştırılmaktadır. Kimileri milliyetçiliği kavmiyetçilik, ırkçılık olarak anlarken, kimileri faşistlik olarak algılamaktadır.

Yeryüzünde milliyetçiliğin Fransız ihtilaliyle ortaya çıktığı sanan, ezberci beyinler bahsedilen ihtilalden asırlar evvel milliyetçi duygularla taşa vurulan Orhun abidelerindeki yazıdan ya habersizdirler yahut hakikati görmek istememektedirler. Orhun abidesinde geçen “Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İşte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.” ifadesi milliyetçilik değil de, nedir?

İslamiyet akrabalık bağlarının geliştirilmesine, kuvvetlendirilmesine çok önem vermektedir. Fakat akrabalık bağının da sınırlarını çizmiştir. İslamiyet’e açıkça düşmanlık besleyen kişiler ile akrabalık bağı ortadan kalkmaktadır. Türk Milliyetçileri de İslam’ın koyduğu bu kurallara aynen uymaktadırlar. Türk milliyetçileri, akrabalık bağının en büyük organizasyonu olan milletinin her ferdini sevmekte, onunla bağları kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Türk Milliyetçileri, üstünlüğün yalnızca takvada olduğuna inanmaktadır ve siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün olmadığının şuurundadır.

Kimileri İslam kardeşliğinden bahsederek, zehirli fikirlerini güzel bir sloganla gizlemek niyetindedirler. Elbette bütün Müslümanlar kardeştirler ve Türk Milliyetçileri de bunun şuurundadır. Fakat kişinin kendi milletinin milli değerlerini savunması bu kardeşliğe engel değildir. Zira vatan sevgisinin imandan olduğu hadisi şerifi ile ortadadır. Fakat İslam kardeşliğinden bahseden bu zevatlar ne hikmetse, bu kardeşliğe Orta Asya’daki Türkleri dâhil etmemektedir!

35 milyonluk Doğu Türkistan, kızıl Çin emperyalizmi altında inim inim inlerken ne hikmetse bu kardeşlik pek hatırlanmaz. Bu kardeşlik Yunanistan’da, Bulgaristan’da bulunan soydaşlarımıza sindirme politikaları uygulanırken pek umursanmaz. Yine Ermenilerin, Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesine, 1 milyondan fazla insanın evsiz, yurtsuz kalmasına dikkat çekilmez. İslam milletleri elbette kardeştir ve bu kardeşlik bağı kuvvetlendirilerek sürdürülmelidir. Filistin de bizim kanayan yaramızdır, esir Doğu Türkistan da! Fakat ne gariptir ki, aynı soydan, aynı dilden, aynı dinden olan milyonlarca Müslüman Türk kardeşimizi düşünmenin neresi ırkçılıktır, neresi kafatasçılıktır?

Türk Milliyetçiliğine düşman olanların etnik kökenini araştırınız, Türk olmadıklarını göreceksiniz. Türk Milliyetçiliğine karşı hasımane davranış sergileyenlerinin etnik kökenlerinin Türk olmayışı basit bir tevafuk olamasa gerek. Hâlbuki Türk Milletinin bir mensubu olmak için etnik olarak Türk olmaya gerek yoktur. V e hiç kimse onları etnik kökeninin farklı oluşundan dolayı dışlamamıştır.

Fakat ne hikmetse bunlar, belki aşağılık duygusundan yahut kuru bir kavmiyetçilik davasından olsa gerek azınlık ırkçılığının bir numaralı savunucularıdır. Türk milliyetçilerine akla gelmedik iftiralar atmalarındaki maksatları, sığındıkları dindarlık perdesi altında gizlemeye çalıştıkları azınlık ırkçılığı anlayışlarıdır.

Araştırmalarımızın neticesinde: Türk Milliyetçiliği davası, ayet ve hadislere göre, bazılarının iddialarının aksine İslamiyet’e aykırı değildir. Bilakis İslam Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi birleştirici, kaynaştırıcı ve antropolojik ırkçılık anlayışına sahip olmayan milli bir anlayışı desteklemektedir. Kendi çıkarlarına göre ayet ve hadislerin bir kısmını insanlara anlatarak, diğerlerini kasten söylemeyen sözde dindarlar iyi bilmelidirler ki, Türk Milliyetçiliği davası İslamiyet’e uygundur.

MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM

İslam’da milliyetçiliğin olup olmadığı ve İslam’ın milliyetçiliğe nasıl baktığı uzun süren bir tartışma konusudur. Bu tartışmada bizi üzen şey, İslam’ı ideoloji haline getirerek, ayetlere ve hadislere keyiflerince manalar vermek yerine, İslami düşüncenin tahrif edilmeye çalışılmasıdır. Ezberledikleri üç-beş ayet ve hadis ile sloganik cümleler kurarak kolayca hüküm verenler, meseleye bütün kaynakları tam ve doğru bir şekilde ele alıp inceleyerek hareket etmeleri en güzel davranış olacaktır. Sözde dindar bu kişiler bilerek yahut bilmeyerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmekte, İslam memleketlerini büyük bir tehlikeye atmaktadırlar.

Yüce dinimiz İslam, milleti inkâr etmek bir yana, bunun sosyal bir gerçek olduğunu ısrarla belirtmektedir. Fakat gözden kaçırılmaması gereken ve üzerinde önemli bir konu da şudur: İslam’da millet kavramı bizim bugün anladığımız mana ne milleti, ne da ırkı kastetmektedir. İslam’a millet “din” manasında ya da “ümmet” manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Küfür tek bir millettir” hadisinde olduğu gibi burada tek bir inançtır, ümmettir, dini bir topluluktur manasındadır. Fakat günümüzde millet diğer topluluklardan ayrı dili, kültürü, tarihi vs olan insanlar topluluğudur. Mesela Türk milleti, Arap milleti, Alman milleti… Bizim için bugün aslolan ve üzerinde tartışma konusu olan millet kavramı ikincisidir. Yine kelime ve kavram üzerinden yola çıkarak şu misali verirsek millet kavramının neden bir değişikliliği uğradığını daha rahat anlayabiliriz. Arapça’da şems güneş demektir. Ve Araplar’ın güneşten korunmak için kullandıkları küçük araca da şemsiye yani güneşlik adını vermişlerdir. Fakat Türkiye’de yağmurdan korunmak için kullanılan eşyaya da şemsiye denir. Yani kelime aynı kalmıştır fakat coğrafya değişikliliğiyle birlikte şemsiye kelimesinin manası değişmiştir. Millet kelimesi de bugün bütün dünyada bugünkü kullanıldığı şekliyle kullanılmaktadır. Fakat biz millet kelimesini bütün dünyanın anladığı ve üzerinde tartışılan şekliyle ele alacağız.
Bu noktada bir yanlışında altını çizmekte fayda vardır. Bazı ayet ve hadislerde geçen kavim veya soy kelimesi bazı art niyetli ve istismarcı kimselerce hemen millet, milliyetçilik olarak çevrilmekte ve böylece insanları yanlış yönlendirmeye çalışılmaktadır.

MÜSPET VE MENFİ MİLLİYETÇİLİK

Milliyetçilik, müspet ve menfi olmak üzere iki türlüdür. Bu ayrımları bilmediğimiz zaman yanlış düşüncelere ve kanaatlere sahip oluruz ki, bu da bizi birçok zafiyete götürür. Zira menfi ve müspet milliyetçilik sahipleri milliyetçi çatısı altında değerlendirildiği için, bu iki anlayışta aynıymış gibi değerlendirilmektedir. Şimdi kısaca müspet ve menfi milliyetçilik nedir, bunu inceleyelim.

Müspet (iyi) Milliyetçilik: Din, dil, tarih, kültür, an’ane vs gibi milleti oluşturan değerlerin korunması, geliştirilmesi için çabalayan, antropolojik ırkçılığı benimsemeyen, başka milletleri hor ve hakir görmeyen bir milliyetçilik anlayışıdır. Ör: Türk Milliyetçiliği buna bir örnektir.

Menfi (kötü) Milliyetçilik: Üstün ırk anlayışının yer aldığı, başka milletlere emperyalist bakışı olan milliyetçilik anlayışıdır. Bu milliyetçilik anlayışında ırk, dinden önce gelir. Ör: Adolf Hitler’in milliyetçilik anlayışı. Hitler Ari ırkının üstünlüğünü savunuyordu. Yine aynı şekilde amatör biyolog Charles Darwin’de Avrupa milletlerinin üstün ırka mensup olduğuna inanıyordu.

İSLAM, MİLLETİ REDDEDER Mİ?

İslam, milletlerin varlığını nasıl değerlendirmektedir? Bu konuyu incelemeye çalışalım. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bugünkü anlaşılan manasıyla milletten, Rum Sûresinin 22. ayetinde şöyle bahsedilmektedir:
“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.”

Hucurat Suresinin 13’ncü ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.”

Konuyla ilgi olarak başka bir ayette yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“O, sudan bir insan yaratıp ondan soy-sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Furkân Sûresinin 54)

Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere Kur’an, milletlerin varlığını rabbimizin kudretinin delillerinden birisi olarak zikredilmektedir. O halde milletlerin yok olmasının engellenerek, varlığının devam ettirilmesi gerekmektedir. Milliyeti inkâr ederek, insanları soysuzlaştırıp tek bir millete mensup kılmaya çalışmak, yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere dinimize uygun olmadığı gibi ilme, sosyolojiye ve mantığa da aykırıdır.


İSLAM’IN REDDETİĞİ “IRKÇILIK”

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi milliyetçilik ile ırkçılık, kavmiyetçilik, ulusalcılık, faşistlik karıştırılmaktadır. Önce isterseniz milliyetçilik ile karıştırılan kavramların ne manaya geldiğinin, sözlük manasının ne olduğunu açıklayalım.
Ulusalcılık: Dini inanç ve kültür değerlerinden soyutlanarak ülke bütünlüğünün savunulması. Günümüz Türkiye’sinde Milliyetçiliğin en büyük düşmanıdır. Geçmişte başka fikirleri savunan insanların, hiçbir kıstasa tabi olmadan kuru bir yurt sevgisidir.
Faşistlik: Kendi fikirlerinden başka hiçbir fikre yaşam hakkı tanımayan, baskıcı, otoriterlik. Faşizm, demokratik olmayan rejimlerde görülür. Ünlü faşistler: Adolf Hitler, Mussolini, Saddam Hüseyin, Lenin, Stalin vs. Faşistlik komünizmin olduğu yerde kendin tam olarak gösterir. Örneğin Sovyet Rusya’da kitle iletişim araçları komünist partisinin emrindedir ve komünizmin dışında herhangi bir fikre hizmet eden yayın organı kurmak, yönetmek yasaktır. Ve Sovyet Rusya’da yalnızca Pravda gazetesi vardı ve İşçi partisinin sözcülüğünü yapmakla mükellefti.
Devamını Oku

16 Aralık 2014 Salı

9 Işık Doktrini Nedir ?

9 Işık Doktrini Nedir ?
9 Işık Doktrini Nedir ?

Başbuğumuz Alparslan Türkeş tarafından Milli Doktrin 9 Işık olarak ortaya konulan Ülkücülüğün ana ilkeleridir.

Dokuz Işık'ın Esasları

Bağımsız son Türk devletini koruyabilmek için, milli bir görüş etrafında birleşmek zorundayız. Bu görüş Dokuz Işık görüşüdür. Dokuz Işıkçılar, Türk milletine, tarih ve kültürüne dayanan, ona inanan bir doktrindir. Bunun nasyonal sosyalizim ile hiçbir ilgisi yoktur. Türkiyemizin hızla kalkındırılması, çağlar üzerinden sıçrayarak Türk milletinin atom ve uzay çağına sokulması ile mümkündür. Bu da her şeyden önce dünya çapında çok üstün kaliteli ilim adamları ve yüksek teknisyenler kadrosu meydana getirmeye bağlı bulunmaktadır. Bizim inancımıza göre, yabancı memleketlerin şartları altında meydana getirilmiş bulunan yabancı doktrinler ve yönetim sistemleri taklit edilerek Türkiye´nin kalkındırılması sağlanamaz. Ne kapitalizm ve liberalizm, ne de komünizm Türkiye için yararlı olamaz. Türkiye´yi kalkındıracak sistem ve görüş ancak Türk milletinin özelliklerine uygun, müslüman Türk milleti realitesini göz önünde bulunduran ve modern ilim ve tekniği yol gösterici kabul eden milli bir görüş olmalıdır. Bunun kısaca formülü Türk emek potansiyelinin, milli üretim faktörlerine rasyonel bir şekilde bağlanması, devletin vatandaşlara üretim yollarını açarak bütün tedbirleri alması ve kolaylıkları temin etmesi ve milli gelirin artmasında kendisine düşen esas rolü oynamasıdır. İşte biz böyle milli bir doktrin sahibi bulunduğumuz iddia eden bir kadroyuz. Milli görüşümüzün adı “Dokuz Işık Doktrini” dir. Bu görüş dokuz ana ilkeye dayanmaktadır. Bu ilkeler sırasıyla şunlardır:

Milliyetçilik

Her şey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye devletine sadakat ve hizmettir.

Ülkücülük


Türk milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüdür.

Ahlakçılık

Türk milletinin ruhuna, örf ve adetlerine uygun yüksek varlığını korumayı ve geliştirmeyi ön gören esaslara dayanır.

İlimcilik

Olayları ve varlığı ön yargılardan ve art düşüncelerden sıyırarak ilim mentalitesi ile incelemek ve girişilecek her çesit faaliyette ilmi önder yapmak prensibidir.

Toplumculuk

Her çesit faaliyetin toplumun yararına olacak şekilde yürütülmesi görüşüdür. İçtimai ve iktisadi olmak üzere iki ayrı bölümü kapsamaktadır. İktisadi görüş olarak mülkiyeti esas kabul eder, fakat mülkiyetin millet zararına kötüye kullanılmasına karşı olan bir görüşü belirtir. Karma ekonomiyi ve ana stratejik iktisadi faaliyetlerin devlet kontrolunda bulunmasını öngörür. Sosyal görüş olarak sosyal adalet düzeni, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma teşkilatı kurulmasını kabul eder.

Köycülük

Köyleri tarım kentleri haline birleştirerek kalkındırmayı öngörür. Köylünün tefecilerin elinden kurtarılması ve ihtiyacı olan kredi ve diğer yardımların sağlanması için kooperatifleşmeyi hedef alır. Bilhassa orman bölgesinde yaşayan köylüleri öncelikle ve hızla refaha kavuşturmak amacını güder.

Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik

Birleşmiş Milletler Anayasasında yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmiştir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesini toplumun kalkınması için yararlı bir yol olarak kabul eder.

Gelişmecilik ve Halkçılık


İnsanlar ve medeniyetler daima daha iyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemek ve aramakla gelişir. Elde edinenle yetinmemek ve daima daha ilerisini istemek ve bunu elde etmek için gayret göstermek şuurudur. Ancak bu gayret ve çabalarda Türk milletinin tarihinden, milli benliğinden ve kökünden kopmadan yükselmek ve ilerlemek gayedir. Yapılacak her işte halka doğru, halkla beraber olmayı ilerlemenin, yükselmenin vazgeçilmez bir prensibi olarak kabul ederiz.

Endüstricilik ve Teknikçilik

Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lazımdır.
Dokuz Işık görüşünün esasları gayet özet olarak bunlardır. Dokuz Işık, nasıl kapitalizmi, marksist sosyalizmi reddediyorsa, nasyonal sosyalizmi ve faşizmi de reddeder. Nasyonal sosyalizm ve faşizm, kapitalizmin dejenere bir sapması olup, insan hak ve hürriyetlerine inanmayan gerici diktatörlüklerdir. Dokuz Işık ise, insan sevgi ve saygısına dayanır, ferdi ve iktisadi hürriyetleri bir bütün olarak gerçekleştirmek isteyen demokratik bir görüştür. İlahlaştırılmış faşist devletçiliğe, putlaştırılmış nazist ırkçılığa inanılmaz. Fosilleşmiş şöhretlerin yaptığı gibi siyasi kariyerinin belirli bir dönemde faşist, belirli bir döneminde kapitalist, diğer bir döneminde sosyalist olmak, düşüncenin politika ahlakında yoktur. Ülkücüler, Türk´e aşık, Türk vatanına aşık Dokuz Işıkçılardır. Amaçları bu kutsal vatan üzerinde Büyük Türk milletinin ebediyyen bağımsız yaşamasını sağlayacak milli görüşü çizmek, bunu savunmaktır. '' Alparslan Türkeş'e göre Türkler ile Kürtler kardeştir ve Turancılıkla bütün kardeş Türk halklarının birliğini hedefler.''
Devamını Oku

Facebook

HEMLÜ

HEMLÜ

Popüler Paylasımlar

Düzenleyen Cem Özer GÜNGÖR