BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ'E GÖRE ÜLKÜCÜLÜK
Ülkücülük batı dillerinden dilimize
giren idealistlik kelimesiyle aynı olan bir anlam belirtmektedir.
Ülkücülük veya idealizm insan kafasının içinde elde edilmesi, varılması
en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu edecek hedeflerin tasarlanması ve
bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması
anlamını taşır. İnsanlar arasında idealistler yetişmeseydi insanlık
bugün dünyayı aydınlatan birçok gelişmelerini, birçok alanlardaki
yükselişlerini sağlayamazdı. Her gerçek, her fikir önce insanların
kafasında bir hayal olarak doğar. İnsanlar hayal ederler. Hayal
kurarlar. Bu hayalleri kendileri için iyi olan, kendilerinin
özledikleri, elde etmekle mutluluk duyacakları birtakım istekleri,
birtakım özleyişleri belirtir. İnsanlar hayalleriyle büyük ölçüde insan
olurlar. İnsanlar hayalleriyle diğer canlılardan bir ayrıcalık
gösterirler ve gerçekten insanlık vasfını kazanmış olurlar.
İşte ülkücülük de yani idealizm de
insanların ve insan toplulukların kendileri için varılması mutluluk
sağlayacak, varılmasıyla en gelişmiş, en yükselmiş bir durum sağlayacak,
bir hayalin düşünülmesi ve insan beyninde tasarlanarak
şekillendirilmesidir. Her toplumda idealistler vardır, ülkücüler vardır
ve ülkücülerin, idealistlerin bulunuşu toplumlar için bir saadettir;
büyük bir talihtir! Türk milleti için bizim düşündüğümüz ülkü nedir?
Türk milleti için tasarladığımız ideal nedir? Her şeyden önce Türk
milletinin ahlâkta, maneviyatta, insanlık duygularında en yüksek
seviyede bulunması, yaşaması ve ilimde, teknikte dünyanın en ileri
gitmiş varlığı hâline gelmesi ve ekonomik açıdan kalkınmış, tarımını
modern tekniğe göre geliştirmiş ve modern sanayii kurulmuş, refahlı bir
toplum hâline gelmesi, Türk toplumu için bir Türk milliyetçisinin
düşüneceği ülkünün esaslarından mühim bir kısmını teşkil etmektedir.
Türk milliyetçiliğini, ülkücülüğünün
sınırları içinde sadece bunlar mı vardır? Sade bunlar değil başka
düşünceler, başka hedefler de vardır. Bu hedefler Türk milletinin hiç
kimseden merhamet dilenmeyecek bir duruma gelmesi, kendi gücüyle ayakta
duran, kendi gücüyle varlığını koruyabilen ve sözünü dünyanın her
yerinde saydırabilen bir varlık hâline gelmesi düşüncesidir. Bunun yanı
sıra Türk milletinin haklarını her zaman dünyaya tanıtabilmesi, dünyaya
duyurabilmesi düşüncesidir ve bunun yanı sıra bütün Türklerin
kölelikten, yabancıların buyruğu altında yaşamaktan kurtulmaları ve Self
Determination, yani kendi mukadderatına kendilerinin hâkim olması
kutsal prensibine göre, hepsinin bağımsız hâle gelmeleri, bağımsız
olmaları Türk ülkücülüğünün bir diğer görüşü, düşüncesidir.
Ülkücülüğümüzün içerisinde her mesleğe
mensup Türk milliyetçilerinin kendi mesleklerinde en ileri, en yüksek ve
gerek kendi milletimiz için gerek insanlık için en çok yararlı
neticeleri elde etmek görüşü de yer alacaktır. Bir Türk Milliyetçisi
kendi toplumu için, kendi milleti için idealizmi daima göz önünde
bulunduracak, bu genel idealizm prensipleri ile birlikte kendi sahası,
kendi branşı ile ilgili çalışmalarında da bu temel ve genel mahiyetteki
ülkücülüğün esaslarına uygun, onunla bütünleşmiş bir hâlde kendi branşı
ile ilgili ülkücülüğünü de tespit edip güdecektir.
Ülküler uzak hedeflidir, uzun vadelidir.
Bir ülkünün hemen yarın gerçekleşmesi mümkün olmayabilir. Ülküler
önümüzdeki yılları, önümüzdeki yüzyılları kapsayabilir. Ama ülkü
insanının kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü insanlara yönünü tayin
etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Milletler için de millî ülkü, milletin
kılavuzu, milletin yolunu aydınlatan güneşidir. Ülküsüz insan çamurdan
bir varlık gibidir. Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız bir gemi gibidir.
Bunun için her Türk milliyetçisi, her
Dokuz Işıkçı mutlaka ülkücü olacaktır, mutlaka ülkü sahibi bulunacaktır.
Hem milli ülkü sahibi olacaktır, hem insanî ülkü sahibi olacaktır, hem
de kendi mesleğiyle ilgili ülkücü bir kişiliğe sahip olacaktır ki, hem
de kendi mesleğinde başarılı, yararlı bir kişi olarak gelişsin hem de
mensup olduğu topluma, milletine yararlı hizmetler yapsın, insanlığa
yararlı faaliyetler gösterebilsin. Bunun için Dokuz Işık doktrininin çok
önemli ilkelerinden olan ülkücülüğe büyük değer vermekteyiz. Ülkücüyüz!
İnsanlık ailesi, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, milletler denen
aynı aynı üyelerin bir araya gelmesinden meydana gelir.
Bir insan, insan olmak isterse,
insanlığa hizmet etmek isterse, evvelâ kendi milletine hizmet etmeli,
kendi milletini yükseltmeye, kendi milletini mutlu kılmaya çalışmalıdır.
Bunu yaptığı takdirde aynı zamanda insanlığa da hizmet etmiş olur.
Çünkü bir insan kendi ailesini düşünür
ve ona karşı vefalı kalırsa, insanlık duygulan en olgun seviyeye
erişeceği için, kendi ailesi dışındaki insanlara karşı da yaranı ve
vefalı olur. Bir insan kendi milletine faydalı olamaz, kendi milletine
karşı bağlılık duymazsa, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi nihayet
bir fantazi olur. İnsan, yetiştiği toprağın, yetiştiği milletin
refahını, iyiliğini, saadetini ve şerefini temin etmelidir. Bunu yaptığı
takdirde, o millet insanlığın bir parçası olduğu için, dolayısıyla
insanlığa da hizmet etmiş olur.
Ülkücülüğümüz nedir?
Ülkücülüğümüz; Türk milletini en kısa
yoldan en kısa zamanda modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak;
mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip
bir hayata kavuşturmaktır. Kişilere hürriyet, milletlere istiklâl başta
gelen prensiplerimizdendir. İnsanlar hür ve eşit haklara sahip olarak
doğarlar. Kabiliyet ve görevlerinin dışında insanlar haklarına tam
olarak sahip kılınmalıdırlar. Toplum içerisinde insanlar kişisel liyakat
ve kabiliyetlerine göre görevlendirilmeli ve bir sıraya konulmalıdır.
Bütün bunlarla beraber ayrımsız olarak herkese bir imkân eşitliği
sağlanmalıdır. İmkân eşitliği derken mücerret anlamda bir eşitlik
anlaşılmamalıdır. Bu ülkücülüğümüzün içine bu günkü sınırlarımızın
dışında bulunan Türklere ait herhangi bir şey girer mi? Türk adı taşıyan
herkes bizim sevgi ve ilgimizin çevresi içindedir. Bundan vazgeçemeyiz.
Bu her milletin tabiî hakkı olduğu gibi Türk milletinin de tabii
hakkıdır.Bu günün Birleşmiş Milletler Anayasası, yeryüzünde yaşayan her
millete ?kendi mukadderatına hâkim olma? (şelf determination) dedikleri
prensibi kutsal bir prensip olarak ilân etmiştir. Bugün Afrika’da
yaşayan ve bugüne kadar hiçbir bağımsız devlet kuramamış olan Zencilere
dahi, kendi mukadderatına hâkim olma (şelf determination) hakkı kutsal
bir hak olarak tanınır ve bunların her biri yabancı boyunduruğundan,
sömürgecilerin elinden kurtulup bağımsızlığını alırken, başkalarının
boyunduruğu altında tutsak bulunan Türklerin tutsaklıktan kurtulmasını
istemek, dilemek, bunun için iyi niyetler taşımak, Türk olan herkes için
en tabiî ve kutsal bir haktır. Fakat biz ülkücülüğümüzde daima gerçekçi
olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye’yi hiçbir zaman
tehlikelere, risklere, , maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde
bulunmayı esas kabul ederiz.
Ülkücülüğümüz bir macera fikri değildir.
Ülkücülüğümüz, Türk milletinin en kısa, yoldan, en kısa zamanda modern
uygarlığın en üst kademesine yükseltilmesi, müreffeh, mutlu bir hayata
erdirilmesi, kendi gücüyle ayakta durabilecek bir hâle getirilmesi ve
her çeşit korkudan, baskıdan uzak olarak, hür, müstakil yaşaması
ülküsüdür. Bu ülkü aynı zamanda Türk olan herkese karşı ilgi ve sevgi
göstermeyi, onların mutluluğunu dilemeyi ve onların mutluluğunu,
Türkiye’yi risklere, tehlikelere maruz bırakmadan, bırakmaksızın,
bırakmamak şartıyla sağlamaya çalışmayı içine alan bir ülkücülüktür.??
GALİP ERDEM'E GÖRE ÜLKÜCÜLÜK
Ülkücünün Çilesi
Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile
bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı Şairin söylediği gibi: “Akl-ı
şuur” ları vardır, güzel severler. “Bade” içerler ve nihayet göçüp
giderler.
Ülkücülerin hayatı bambaşkadır.
Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele
içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman
çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hatta sevdikleri
ile.. Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen
icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilafa
düşerler. Çok defa, başları belaya girer; gene de sinmezler. Bu halleri ”
kalabalık” a göre uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak.
Ülkücü dünya nimetlerinden yana
nasipsizdir. Gözü yoktur ki, nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka ona
yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki, halkın hayretine sebep olur.
Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi
zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde “zevksiz” bir adamdır!
Küçümserler onu, hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını
vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermez. Elverir
ki, inandığına dokunulmasın!
Kalabalığın nazarında o, zavallı bir
hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta,
başkalarını da uyumaya teşvik etmekte…
Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği
görülse bile, Ona hiç kimse “aferin” demez. Üstelik, “böyle olacağı
zaten belli idi” buyurulur.
Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki
bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz.
Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeğe de hiç gelemez. Diğer
sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu
oldu mu baştan başa haysiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek
aldırmaz ama, ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati
için karşılık beklemez, mükafat istemez, bir garip kişidir… Ülküsüne
hizmet edenlere son derece hürmetkardır. Gerçek aşıklar gibidir;
kıskanmaz. Sevgilisinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin
gururu yegane süsüdür Ülkücünün en çok dinlediği “nasihat” tır. “Yapma ”
derler, ” hayatını heba etme” derler, “gününü gün et ” derler. O kadar
çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini
tutmaz, gene bildiği gibi yaşar.
Ülkücülerin en amansız düşmanları
“eyyamperest” lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok
kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da,
ülkücüleri ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki, ülkücünün
gayretlerinden en çok faydalananlar da “eyyamperest” lerdir.
Gün gelir, ecel hükmünü icra eder,
ülkücü dünyasını değiştirir. “Kalabalık” o’na acır, daha iyi yaşamış
olmasını temenni eder. Halbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını
tadamadıkları için ömrü boyunca “kalabalık” a acımıştır.??
Başbuğ Alparslan Türkeş?in bir kordan
alevlendirdiği ülkücülük Türk milletinin fikrinde ve zikrinde yerini
bulmuştur. Kendini,?Türk milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir
varlık haline getirme ülküsü?için çalışmaya adamış ülkü neferlerinin
karşılaşacağı zorlukları ise ?Ülkü devi? olarak bilinen Galip Erdem
kaleme almıştır;
Bedava Ülkücülük
Samimiyetinizden asla şüphe etmiyorum.
«Domuzdan yana» değilsiniz, biliyorum! Doğruluğuna inandığınız
fikirlerin ezilmek istenmesine üzülüyorsunuz. Fazilet temeli üstüne
kurulacak mesut ve müreffeh bir Türkiye’yi şiddetli özlüyorsunuz.
Davanızın başarıya ulaşması için sık sık dua ettiğinize, hatta zafer
rüyaları gördüğünüze bile eminim. Ama ne yazık ki, bundan başka hiçbir
şey yapamıyorsunuz. Mücadele ile yegâne ilginiz «Allah vere de
bizimkiler kazansa» diyerek, tehlikeli kulakların duyamayacağı bir sesle
dua ederek seyirci kalmaktan ileri gidemiyor. Tanınmağa cesaret
edemiyorsunuz. Saflarınızı kuvvetlendirmek üzere aralarına katılmaktan
korkuyorsunuz. Böylece bir çetin dâvanın bütün yükü bir avuç adamın
omuzlarına yükleniyor. O bir avuç adam mücadeleyi kazanırsa ne âlâ,
avuçlarınız patlayıncaya kadar alkışlayacaksınız. Onları olduklarından
daha büyük gösterecek, olağanüstü vasıflar tanıyacak, şımartacaksınız.
Ama yenildikleri vakit, ama her yönden saldıran çeşitli düşmanların
üstün kuvvetine dayanamayıp ezildikleri vakit hiçbiriniz ortalıkta
görünmeyecek, âdeta hep birden «toz» olacaksınız. Artık o yenilmişlerle
karşılaşmamak için sokakta yolunuzu değiştirecek, selâm vermekten
çekineceksiniz. Yalnızlığın çilesini dolduran, ihanetin ıstırabı ile
kahrolan o bir avuç insan yine size darılmayacak, umudunu kesmeyecek.
Mücadelesini devam ettirecek.
Rahatınızın kaçmaması, düzeninizin
bozulmaması uğruna her şeye katlanacaksınız. Yanlış anlamayın: O bir
avuç adam elbette ki, sizin hesabınıza değil, gönül verdikleri bir
ülkünün hizmetinde çalışıyorlar. Hak yolunun yolcuları, siz olsanız da
olmasanız da, yollarından dönmeyeceklerdir. Yalnız, bir noktayı
unutmayınız: Bu oyun daima böyle oynanmaz. İmkânla iman birleşmediği
müddetçe dâva kazanılamaz. Kazanılsa bile, zaferde sizin en ufak bir
payınız olmaz. Hiç değilse olduğunuz gibi görününüz, bedava ülkücülükten
vazgeçiniz. Bu kadarı bile, kazanmasını istediğiniz taraf için bir
hizmettir. Sizi hesaba katmamış, yardımınıza bel bağlamamış olurlar. Hep
seyirci kalacağınızı, hiçbir zaman sahaya çıkmayacağınızı bilirlerse,
ona göre hazırlanırlar.
Sizi haksız bulmuyorum. İnsanoğlu’nun
önce nefsinin hizmetçisi olduğunu unutmuyorum. Sadece, sırf nefslerine
hizmet etmek isteyen bir insanın bile, zaman zaman nefsinden fedakârlık
yapmak zorunda kalacağını hatırlatmak istiyorum. Tarih, hiçbir şey
kaybetmeyeyim derken her şeyi kaybedenleri çok görmüştür.??
Ülkücü iman konusunda görüşleri açık ve
yararlı olan kişilerin arasında itibarlı bir yere sahip olan Galip
Erdem yine bir başka yazısında ülkücüğün tasdikine ve hayat boyu süren
bir sınav olduğuna olan inancına dikkat çekmiştir. Ara ülkücüler diye
nitelendirdiği grupların içinde en önemli grup olarak belirttiği ?gerçek
ülkücü olabilme ülküsü? grubu hakkındaki fikirlerini neşrettiği yazısı
ise şüphesiz okunmaya değerdir;
Genç Bir Ülkücü İle Sohbetler
Ülkü son hedeftir. Son hedefe
varılmasını kolaylaştıracak ara hedeflerin seçilmesi şarttır. Ara
hedefler gibi, ara ülkücüler de olacaktır. Sohbetimize, ara ülkücülerin
en önemlisini anlatmağa çalışarak başlıyorum: Ara ülkücülerin en
önemlisi, gerçek bir ülkücü olabilmek ülküsüdür. Kırılma ve üzülme.
?anlayamadım gerçek bir ülkücü değil miyim sanki!? diye de şaşırma.
Bilirsin: Seni çok severim. Bir insanın çok sevdikleri üzerinde çok
hakkı vardır. Evet, henüz gerçek bir ülkücü değilsin. Ruhunun
zenginliği, yüreğinin büyüklüğü, ülkü yolunda verdiğin mücadeledeki
yiğitliğin sonucunu değiştirmez. Gençsin. İnsanoğlu, gençlik çağında,
her şeye olduğu gibi, ülkücülüğe de adaydır. Hiç unutma: Bugün, tamamen
haklı olarak, ülkücülüğe aykırı davranışlarından ötürü kınadığın
ağabeylerin, senin yaşında iken, ülkücülüklerine asla toz kondurmak
istemezlerdi. Ama hayat adını verdiğimiz düşmana yenildiler. Şimdi
sapmalarını bağışlatmak için, münasip bir bahane aramanın peşine
düşmüşlerdir. Sana, kendi neslimin durumunu anlatayım: Çoğumuz ülkücülük
imtihanını kazanamamış, sınıfta kalmışızdır; kaydımız silinmiştir! Pek
azımızın adaylığı hâlâ devam ediyor. Dikkat etmelisin: Adaylık
kelimesini kullandım. Çünkü hiçbirimiz, bütün gayretlerimize rağmen, tam
bir ülkücü olamamışızdır. Daha bir kısmımız yarı yolda tükeneceğiz.
Gerçek ülkücülüğe ne kadar yaklaşabildiğimizin hesabı son nefeslerimizi
verdikten sonra çıkarılacaktır.
Neden böyle oluyor? Sorunun cevabını
daha önce de vermiştim: Hayat dediğimiz en büyük düşmana yenilmemiz
yüzünden böyle oluyor. Yapımız çıkarlarımızdan vazgeçebilmeye müsait
değildir. Hele çağımıza hükmeden maddecilik, belki de hiç kavuşulmayacak
bir sevgili uğruna zahmet çekmemize, acılara katlanmamıza imkân
vermiyor. Ancak bir müddet, özellikle hiçbir sorumluluğu yüklenmediğimiz
gençlik yıllarında her türlü baskıya dayanabiliyor, biraz yaşlanıp
çoluk çocuğa karışınca dökülüyoruz.
Senden istediğim, gerçek bir ülkücü
olmağa çalışmanın, aynı zamanda bir ülkü değeri taşıdığını bilmendir. En
büyük düşmanını şimdiden tanımalısın. Hayatın boyunca, ülküsüne ihanet
etmen için sayısız tuzaklar kurulacağını daima hatırında tutmalı, yenik
düşmemeğe hazırlanmalısın. Gerçek ülkücülüğü ülkü edinecek, çağımız
şartları içinde, adaylığı korumanın bile büyük bir şeref sayılması
gerektiğini öğreneceksin. Yenik düşmemenin ülkü kavgasını bir ömür boyu
yürütebilmenin sırrı nedir? Yenilmemenin tek sırrı vardır: Nefsini
yenmek! Ama nefsini yenmek, söylendiği kadar kolay bir iş değildir.
Nefsini yenebilen bir yiğit, bütün dünyayı yenmiş sayılır.??
KAYNAKÇA
Alparslan Türkeş,DOKUZ IŞIK( Burçak Yayınları, 2000),129,130,131,132,133
Galip Erdem,Tercüman Gazetesi,13 Ağustos 1961
Alparslan Türkeş,DOKUZ IŞIK( Burçak Yayınları, 2000),20
http://www.ulkuocaklari.org.tr/default.asp?CCC=YaziSistemi&UO=Bak&ID=319 Erişim Tarihi: 4 EKİM 2009
Galip Erdem,GENÇ BİR ÜLKÜCÜ İLE SOHBETLER 1(Bozkurt Dergisi 17.sayı 1974)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder